5.26.2009



ZORDUR KADIN OLMAK


Kadın olmak.. hele de bu çağda, bu ülkede…Söylerken bile bazen zorlanıyor insan…Kim olacağını bilemeyen, yüzlerce yük, kimlik sırtında, beklentiler, öğretiler arasından kendine yol açmaya çalışan kadınlarsanız hele de..Anne mi? Çalışan mı? Kırılgan mı? Güçlü mü? Hizmet mi etmeli? Savaşmalı mı?Kadın olmak..Acaba eskiden daha mı kolaydı? Bilemiyorum ama şimdi daha zor eminim.Hassas vücutlarına ağır zırhlarını giyen, gözyaşlarını, yumuşak duygularını yok etmeye çalışan, taşıyamadıkları ağır zırhların bedenlerinde yaralar açtığını bilen kadınlar... İyileşemeyen ve her şeye rağmen gülümseyen…Bir erkeğe hizmet etmeli, yuvasını var etmek için fedakarlık yapmalı, ödün verenin hep o olması gerektiği ile başlayan öğretiler, en büyük ve temel bilgiyi de verir ona;” Bir erkek olmadan hayatta asla güvende olduğunu öğrenemeyeceği”..Sonra da iş dünyasına yollarlar, tek başına erkeklere karşı savaş diye.. Güvende olmadığını, güçsüz olduğunu yıllardır içinde bir yer itiraz etse de öğretilen kadınlar itiraz etmeden anlayamadıkları karmaşaya uymaya çalışırlar. Yıllarca üzerilerinde değersizlik, zayıflık yüklenen kadınlar bir erkekle güvende, değerli olacaklarını sanırlar, ancak onların kollarında kendilerini yapayalnız ve değersiz bulurlar.. Nasıl bir paradokstur bu?.. Büyümemiş erkeklerin kollarında , kendi değerini keşfetmemiş, duygularını kendinden bile saklayan erkeklerin dünyasında kendilerine yer ararlar.. Bulamadığı değerleri vermesini, sadece dünyanın kendine hizmet için olduğunu düşünen erkeklerden sevgiyi, anlaşılmayı beklerler.. Kendinde olmayan bir şeyi bir başkası size nasıl verebilir ki? Kendini anlamayan, kendini koşullu seven, kendini beklentilere göre var etmiş biri sanal illüzyonlardan size nasıl gerçeklik yaratabilir ki ? görmezler kadınlar, göremezler ..Anlamazlar..Sevgi timsali olan kadınlar sevilip sevilmedikleri konusunda bile kendilerini bir erkeğin kollarında bile güvende hissetmezler.. Sonunda bu karmaşanın içinden çıkamayan kadınlar kafaları karışır ve güçsüzlüğü kabullenirler, bir erkek olmadan mutlu olamayacaklarını, bir erkeğin verdiği ile mutlu olmayı, istememeyi, sevilmeden sevmeyi öğrenirler.. Her gün terk edilme korkusuna karşılık ben daima buradayım demeyi.. İçten içe bir şeylere ihanet ettiklerini, bir şeylerin yanlış gittiğini bilirler. Düzeltmek istediklerinde içlerindeki suçluluk duygusu ayaklanır, sevdiklerinin ağzından karşılarına gelir. Bir sorun varsa tek kusurun, erkek hata yapsa bile düzeltilemiyor, değiştirilemiyorsa kusurun sadece kadına ait olduğunu tekrar tekrar işitirler. Kendilerini seçtiklerinde ölümcül hata yapmış, toplumun red ettiği ortaçağdaki cadılar olmayı kabul etmişlerdir artık. Bu mudur aradıkları? Ne erkeklerle ne erkeksiz mutluluk hakkı olmayan kadınlar? Kabullenirler bir şeyleri.. Çözüm olmadığından mı, karmaşayı anlamadığından mı?Aradığım kimi özgürlük der, özgürlük için savaşır. Bilmez ki aslında savaşı kendiyledir.. İçinde yüzlerce kayıtlı öğretiye , yel değirmenlerine karşı savaşan Don Kişot gibi tek aradığı gerçek kendidir, gerçektir, doğasını yeniden hatırlamaktır. Aradığı özgürlük tüm o Yüklerin arasından yeniden kendini bulmaktır. Ama bu kadar karmaşada yel değirmenleri ile savaşmaya devam eder. Savaşır, kaç yüz yıl daha savaşacaktır ? Kimbilir… Bir gün durup neler oluyor diye bakana kadar…..savaşırlar.. elele yürüyüp hayata karşı savaşabilecekken kendileriyle, erkeklerle, ilişkileriyle savaşırlar..Mücadele etmeleri gereken onlar zannederler. Özgür olabilecekleri son yeri, doğalarındaki sevgiyi yaşayabilecekleri kendi elleriyle yaşanmaz kılarlar.. Savaşırlar, Don Kişot ve yel değirmenleri misali.. yüzyıllardır sürer, daha kanlı hale gelir, ama hiç bitmez..


AQUA dan alınmıştır.

Hiç yorum yok: