10.14.2011

öylesine...



Yağmurun başlaması, sokakların parlaması, havanın hiç olmadığı kadar berrak olması,uyumadan önce yağmur damlalarının pıt pıt diyen sesinin içimi yıkaması..hele yorgana sarılıp uyuması..sanki dinlediğim müziğin sesi bile havada başka bir yankılanıyor, daha içime işliyor,daha utanmazca beni yakalıyor, sarıyor.



Güneşin gizlenmiş olması ve yerini gri bulutların alması onun var olmadığını göstermez ki. Biten bir aşkın yerine yepyeni bir aşkın gelmeyeceğini sanmak gibi anlamsız. O yüzden mi garip..çe mutluyum, kendimde tanımlayamadığım bir değişim var sanki bu yağmurla. Belki kendi içimdeki kışı kabul etmişlikten ve en karanlık beni sevmişlikten. Zordu yaprakların dökülmesini seyretmek ve hiç bir şey yapamamak, hele en güzel güneşin ışıklarının tadına vardıktan sonra.



Ama böyle bir şey hayat..Yazdan sonra sonbahar gelir, sonra kış, sonra ilkbahar..yepyeni tomurcuklar yeşerir insanda..Yaprakların döküleceğini kabul etmek gerek, çıplak karanlıkta kalmayı sevmek, en şiddetli fırtınalara bile dayanabildiğini görmek, bunu yaşamak gerek..



Sonra karanlığın içinden ışığın tekrar doğuşunu seyretmek gerek.

Hiç yorum yok: