Düz:mMaddenin esiri olma, anlayıştan yoksun ihtirasların oluşması, ego enerjisinin çözülmesi ihtiyacı.
Düz:Tatminsizlik, depresyon, melankoli, hastalık, şiddet.
Ters: Kendini kontrol edememe, dikkatsizlik sonucu başarısızlık.
Düz:Dışarıdan gelen kötü tesirler, kara büyü, gücün kötülük için kullanılması.
Ters:İçteki korkuları, gurur ve bencilce istekleri yenebilme.
Düz:Boyun eğme, birisine bağımlı olma sonucu mutsuzluk.
Ters: İçgüdülerin akıl tarafından bir biçimde bastırılması içgüdülerin kontrol altına alınması gereği.
Tarot’ un Ölçülülük/DENGE kartı Yay burcuyla ilişkilidir. Yay’ ın yönetici gezegeni Jüpiter Tarot’ un Kader Çarkı kartıyla bağlantılıdır. Yay burcu, Yunan felsefesinin dört temel elementinden biri olan ateş elementine aittir.
Tarotun ateşli değnek kartları, ilham, girişim, aksiyon, enerji, coşku, rekabet ve başarı gibi insan yaşamında kariyerle ve hedeflerle ilişkili tipik sahneleri ifade eder.
Denge’ nin Ana Erdemi
Yunan filozofları, Sokrates’ten itibaren dört doğal erdemden bahseder:
-sağgörü (ör: bilgelik, aklın erdemli kullanımı),
-ölçülülük (ör; ılımlılık, otokontrol yada duyguların erdemli kontrolü),
-cesaret (ör. İnsan azminin erdemli çabası) ve
-adalet (akıl, duygu ve isteğin erdemli birleşiminin sonucu).
Bu dört erdem aynı zamanda Ana Erdemler olarak da adlandırılırdı çünkü diğer bütün erdemler bunlara dayanır.
Tarotun kökenini anlatan teorilerden birine göre tarot kartları ahlak ve uhrevi dersler vermek üzere dizayn edilmiş resimli bir kitaptır. Bu teoriye destek olarak tarotta dört ana erdemin üçü için arcana (arkana) kartları vardır: Ölçülülük(denge), cesaret (kuvvet) ve adalet. Eksik olan sağgörü (bilgelik) kartıdır ama tarotun yaratıcıları tarotun düzgün kullanımının bilgelikle yani aklın erdemli kullanımı ile sonuçlanacağını hissetmişlerdir.
Denge (Ölçülülük) ve Tarot
Tarotta Denge (Ölçülülük) harmanlama, ılımlılık ve parçaların toplamından daha büyük ve daha uyumlu olan dengeli bir bütüne varmak için farklı elementleri ölçülemek anlamına gelir.
Rider-Waite-Smith Denge (Ölçülülük) kartında, bir ayağı suda, diğeri Dünya da olan kanatlı bir melek vardır. Arkada Güneş yükselmekte ve melek bir kovadan diğerine bir sıvı dökmektedir. Kartın üzerinde tüm dört element (ateş, toprak, hava ve su) uyumlu bir şekilde harmanlanmıştır ve melek iki kovasının içeriğini dengeli bir şekilde karıştırmaktadır.
Denge/“Ölçülülük” kelimesi Latince temperantia (ılımlılık ve otokontrol) kelimesinden gelmektedir. Ölçülülük kelimesi için Yunanca kelime ise sophrosune, aynı zamanda ılımlılık ve oto kontrol anlamındadır. Ölçülülüğün erdemi, Delfi’deki Apollo’nun tapınağındaki yazıtlarda bulunur ve “aşırı olan hiçbirşey” ya da “herşey kararında” şeklinde tercüme edilebilir.
Bazen Roma Tanrıçası Temperantia, elementlerin uyumlu karışımının eski bir sembolü olarak gökkuşağının altında resmedilir. Gökkuşağında yedi renk vardır ve her biri güneş sistemimizin görülebilir yedi gezegenine karşılık gelir. Yağmurdan sonra görülen devasa çok renkli kemer, gökyüzünün okçusu Yay’ ın kullandığına benzer ilahi bir kemer gibi görünür. Gökkuşağının önerdiği hoşgörü, tolerans ve geniş fikirlilik prensipleri Güneş burcu Yay’ da doğanların pozitif özellikleridir.
Yay’ın yöneticisi Jüpiter, geleneksel olarak iyi kader ve şans tanrısı olan benefic olarak da adlandırılır. Tarotun Kader Çarkı kartı bize şansın değişebileceği ve kaderin evrensel iniş ve çıkışların bir parçası olduğunu öğretir. Denge’ yi (Yay) kader çarkına (Jüpiter) bağlayarak, tarot bize ölçülülük erdemini geliştirerek kendimizi “ölçülemeyi” öneriyor olabilir böylece kaderimizdeki önüne geçilemez aşağı inişlerle başa çıkmak için daha muktedir oluruz.
....................................................................................................................................................................
"Aynı türden kuşlar bir sürü oluştururlar" sözü kurduğumuz arkadaşlıklar ve bir grup içinde edindiğimiz deneyimler için iyi bir altyapı teşkil eder. Bu aynı zamanda birbiriyle iyi uyuşan elementlerin durumunu da açıklar. Bu söze karşıt gibi görünen "Zıt kutuplar birbirlerini çeker" sözü ise ilişki için bir paroladır - yoksa erkek ve kadın arasındaki zıtlıktan daha büyük bir karşıtlık mı var? İşte bu yüzden ilişkilerle ilgili astrolojik göstergeler, söz konusu durum esas alınarak yapıldığında tartışmaya açıktır. Aslında bu durum açıkca şuna işaret etmektedir: Kendi grubumuzdan olan ya da astrolojik olarak iyi uyuştuğumuz bir elementle iyi ilişkiler içinde olsak bile, kurmuş olduğumuz bu bağlar bir ilişkinin tam anlamıyla yaşamsal olarak doyurulması için yeterli heyecanı oluşturmazlar. Bu durumda tüm elementlerin ve tüm burçların birbirleriyle ilişkiye girmeleri (diğerlerine göre zor, belki de umutsuz denebilecek kadar olumsuz olanlar hariç) tamamiyle olasıdır.
Yalnızca içimizde bulunan dört elementi geliştirerek bütünleşebiliriz. Bu nedenle öncelikle her elementin diğer elementlerle ne tür bir ilişki içinde olduğunu, öz olarak ne tür bir anlam taşıdığını ve diğerlerleriyle hangi şekillerde uyuştuğunu anlamamız gerekir. Aşağıdaki açıklamalarda elementler kişi sadece o elemente sahipmiş gibi açıklanacaktır, öte yandan böyle bir açıklama kendi başına doğru olamaz, çünkü hepimiz dört elementin karışımıyız. İçimizde dört elementten birisi daha güçlü olduğunda, bu elementi daha güçlü bir şekilde ifade ederiz.
Ateş grubu insanı başlangıçların ustasıdır. Ancak bazı projeleri elle tutulur ve görünür biçime sokmakta ateşi yetersiz kalır. Sabırsızlık en ayırt edici özelliğidir. Ekin ve hasat arasındaki zaman onun için sık sık bir sabır sınavına dönüşür. Ateş çabuk tutuşur ancak çıkan gücü (ısıyı) sürekli aynı yükseklikte tutmak ve enerji kaynaklarını doğru kullanmak sahip olduğu bu güce dahil değildir. Rutin işler ona göre değildir, çünkü spontan davranışlara izin vermez. Yeni olana karşı duyduğu isteğin ve onu özgürlüğe yönelten şeylerin önüne sıkıcı bir set çeker. Ateş insanı için geçmiş onu ilgilendirmeyen sıkıcı bir şeydir, çünkü orada değiştirilebilecek bir şey yoktur. Devamlı ileriye gitmek, ilk olmak ister. Bir hedefe inanmak onu harekete geçiren makinedir.
Ateşli insanlar hayatın akışını yakalayarak bir şeye sahip olmak yerine hayata müdahele etmeyi tercih ederler. Ateş elementinden olan insanlar iç gerilimlerine tahammül etmekte diğer elementlere göre daha çok zorlanırlar. Bu gerilimleri sayesinde itici güçlerini kanalize ederek olabildiğince çabuk harekete geçirirler ve gerilimin üstesinden gelmiş olurlar. Bu, kendini ifade etme gücü bazen çocuksu bir spontanlıkla yönlenir ve en büyük pastayı kazanmak gibi bir motivasyona dönüşür. Ancak risk almaktaki büyük isteklilik, kendini kontrol etmekteki eksiklik ve her hangi bir eleştiriye duyulan büyük nefret (kendi kendini eleştirme dahil) ateşli sabırsızlığıyla birleşir ve asil planlarının tahmin edilemez bir maceraya dönüşmesine yol açar -ki bu da çoğunlukla herşeyin yerle bir olması anlamına gelmektedir.
Diğer yandan ateş ve su grubu ilişkileri söz konusu olduğunda da ateş grubu insanları için zorluklar ortaya çıkmaktadır, çünkü suyun duygusallığından kaynaklanan hareket eksikliği sürekli karamsarlığı ile birleştiğinde ateşi saf dışı bırakmaktadır. Su bireylerinin ihtiyatlı olmalarına yol açan duygusallıkları ateş insanları tarafından korkaklık olarak değerlendirilmektedir. Kendisini güvenilir bir şekilde zor elde edilir ve ilgi odağı olacağı bir yere yerleştirmeden önce bu karşıtlığın ona etrafında nelerin olup bittiğini görmesi için yardımcı olmasına izin vermelidir. Ve etrafında neler olup bittiğini öğrenmesine kesinlikle yardımcı olabilecek bu zıt kutubu fark etmesi gerekmektedir.
Ateşin alevlerini körükleyen tek grup havadır. Ateş insanları hava grubundan olan insanlara bayılırlar. Çünkü düşünceler (hava) devamlı olarak onların ateşli isteklerine taze besin sağlar. En azından havanın kurnaz bir tilki gibi sorular sorması ve onların inandıkları şeyler için sebepler aramaması hoşuna gider. Düşünceler (hava) ve irade (ateş) olumlu bir şekilde birleşir ve bu da doğal olarak yeni projelerin doğmasına yol açar. Bazı durumlarda ise hava fazla ısınır ve atmosfere gürültü (hava) ve duman (ateş) hakim olur.
Toprak insanı bildiği ve alışık olduğu konular için koruma ve gözetmede eli açık davranır, çünkü koruma ve gözetme onun dayanağı ve en iyi bildiği şeydir. İşte bu yüzden rutin ve tekrar eden şeylere bayılır, dolayısıyla değişimler ve yeniliklerle başa çıkmakta zorlanır. Tabii ki diğer elementler de bu kişinin inatçılığı, ödün vermezliği ve uygun gibi gelmeyen herhangi bir şeye karşı direnciyle başa çıkmakta zorlanırlar. İlham ve hayallerden yoksunluğu, güvenliğe duyduğu ihtiyaç onu kanıtlanmış ve denenmiş teorilere dayanmaya götürdüğünde ve umutsuzca paraya, mala, mülke, gerçekliğe ve elde ettiği şeylere bağlandığı zaman hayatın anlamını ve sunduğu zevkleri kaçırma tehlikesi baş gösterecektir.
Hareketli ve tez canlı olan hava grupları bazen toprak insanı için çok gürültücü olabilirler. Hava grubu insanları fazla emek sarfetmeden, çabucak ve kolay bir biçimde toprak grubu insanlarının emin oldukları kurguları bulandırabilir veya onları hiç ilgilendirmeyen fazla modern fikirlerle ortaya çıkabilirler. Özellikle teori ve pratik birbiriyle çeliştiğinde, buna anlam veremezler; "Neden bu kadar yükseklerde uçuşan düşünsel akrobasilerle akıllarını karıştırsınlar ki!" Toprak elementinden olan insanlar yalnızca duyularıyla algılayabildikleri ve onlarla bir şeyler yapabildikleri şeylere değer verirler. Algıları yalnızca algılar için kullanmak ona lüzumsuz gelir, aynı zamanda hava dünyasını daha çok kavrayacak yetileri geliştirmesi onun için gerekli olabilir, çünkü bazı şeylerin daha kolay akabilmesi için hava ruhunun yaratıcılığının sağlayacağı kolay çözümlere ihtiyacı vardır.
Toprak insanının ateş insanı ile özel bir sorunu vardır, çünkü toprağın büyük bir özenle inşa ettiği rezervlerini ateş büyük bir kayıtsızlıkla yakıp yok edecektir, ve arkasında da kavrulmuş topraktan başka bir şey bırakmayacaktır. Bu onun ateşe yönelik en büyük çekincesidir. Toprak insanı ileri atılan sabırsız ateşi yalnızca hesapsız bulmaz, aynı zamanda beklenmedik tehlikeler için çok hazırlıksız olduğunu da düşünür. Ancak ateşin ısısı dünya için iyidir. Toprağın yaşamına sağlıklı bir coşkunluk ve yoğunluk getirir, ve bunu da bir şeyleri hızlı yapma isteği, gücü ve devamlı uçuşan iyimser alevleri ile yapar.
Su toprak için verimi arttıran bir unsurdur. Onun duygu derinliği toprak insanını aşırı katılaşmaktan korur. Su toprağı yumuşatır. Buna rağmen, sel olduğunda bereketli toprak tehlikeli bir bataklığa dönüşür.
Hava insanı teoriler, düşünceler ve soyut olan herşeyin dünyasında kolay hareket eder. Çok çabuk kavrama becerisine ve kendini ifade edebilmek için tetikte bir sözsel yeteneğe sahiptir. Değişim ve ilişki kurma ihtiyacı onu bir yerden bir başka yere doğru sürükler, diğer yandan özgürlüğe ve bağımsızlığa karşı duyduğu arzu onu herhangi bir yerde fazla zaman harcamaktan alıkoyar. Böylece hava insanı diğer insanlarla arkadaşça ve açık bir şekilde ilişkiler kurar, ancak mesafeli ve "cool" bir etki yaratır.
Düşünce treni devamlı olarak raydan raya geçer, yüzeydedir. Bu insanlar zeki, bilgi vermeyi seven, düşünsel alanda yaratıcı, devamlı bilgi aktaran, çevreleriyle bağlantı kuran, soyut bir şekilde düşünen ve sorgulayan kişilerdir. Fakat derinlere inip çıkarım yapmaktan, duygulara sarılmaktan kaçmayı genellikle başarırlar. Bu durumda da hava insanına özgü olan hafiflik, canlılık ve devamlı meraklılık sonunda onu sabırsızlık, sinirlilik ve dağılmaya götürür.
Herkese ve herşeye karşı duyduğu bitmez tükenmez ilgi onu belirgin bir noktada durmaktan alıkoyar ve bir vatana ihtiyaç duymayan ağırlıksız nesnelere çevirir. İcatlar ve buluşlar gerçekleştirebileceği tek alan olduğu için "gelecek" hava insanının düşünceleri için en iyi altyapıyı sağlayan oyun sahasıdır. Yeni olan herşey tüm olasılıklara açıktır. Deneyler ve ütopyalar için yer bırakır.
Hava insanı sürekli duruluk ve tarafsızlık için çabalayıp dursa da bazen kendisi bile kendi soyut dünyasının yüceltilmiş labirentlerinde kaybolabilir. Kendi fildişi kulesi laboratuvarında yüksek uçuş teorileriyle ilgili deneyler yapan, ancak bir anlamı olduğunu ispatlasa da kimsenin nasıl kullanılacağını bilmediği icatlarda bulunan bir profesöre benzer.
Hava, dünyayı gerçekçi duyularla algılayan toprakla ilişkilerinde zorlanır. Toprağın hiçbir hareket içermeyen gerçekçiliği havanın gökyüzünde kurduğu kaleleri yere çarparak parçalar. Diğer yandan bu birleşim hava insanı için çok değerlidir, çünkü havai (uçuşan) düşünceler yalnızca toprakla ilişki kurduğunda yararlı bir dönüşüm sürecine girer ve pratik dünyada kendine bir yer bulurlar.
Su hava için de genellikle kapalı bir kitap gibidir. Duygular dünyası hava için belli belirsiz ve kavranması zor bir alandır, çünkü mantıklı değildir. Hava insanı tarafından en fazla psikolojik açıdan ele alınabilir -duygular hava için yalnızca gülünüp geçilecek bir şeydir. Ancak belli bir noktaya kadar su grubu insanları havanın soyut zekasından dünyayı algılayabilir ve ondaki bu soyutluğu yere indirerek daha insancıl bir düzeye indirebilir.
Bazen ateşin dürtüsel ve kaba enerjisi hava grubuna bile fazla hızlı gelse dahi, hava insanları ateşin sıcaklığına, hareket ve heveslenme becerilerine değer verirler.
Su insanı sezgisel olarak kendisini çevresindeki dünyaya uydurur. Antenleri her zaman algılamaya açıktır ve ona mükemmel bir empati yeteneği sağlar. Diğer yandan dıştaki herşeye bu kadar duyarlı olduğu için bu empati yeteneği dıştan gelecek etkilere karşı bir savunma oluşturmaktan alıkoyar. Su insanları inanılmaz derecede alıcıdırlar ve bu durum kendileriyle ilgisi olmayan enerjiler ve güçler tarafından etkilenmelerine yol açar. Duyarlılıkları diğer insanların kendilerinden ne beklediğini kavramalarını sağlar. Onların taleplerini karşılama konusundaki büyük isteklilikleri sonucunda binbir surata sahip ve o anda karşısındaki kişi neye ihtiyaç duyuyorsa o görüntüye kolayca girebilen bir insan ortaya çıkar.
Buna uygun olarak, su insanları kendi sınırları ve kendi kimlikleri konusunda bir duygu geliştirmekte zorlanırlar. Tüm bunlara rağmen, hedefleri konusundaki sezgisel güçlerini hafife almak yanlış olur, çünkü hiçbir şey onu gerçek kaderine ulaşmak için izleyecek olduğu yoldan alıkoyamaz -bu yol diğer elementlere göre kuşkulu, sapa bir yol olsa bile. Yardım etme isteği, empati, içgüdülerinden emin oluş, sempati ve kaydadeğer sezgisel yeteneği su'yun gücüdür ve bu yüzden su insanlarını kendilerini sağaltma veya şifa veren konulara adarkan görebiliriz.
Su insanı güzel hikayeler anlatabilmesine rağmen kendisini formal terminoloji ile ifade etmekte zorlanır ve birşeyleri gerçekçi olarak betimleyemez, çünkü ayık bir dünya gerçekliği ona ait değildir. Zengin hayaller içinde kendisini daha çok evinde hisseder. O diğerlerini dinleyebilen doğal bir ruh doktoru olarak doğmuştur. İnsanlarla derin bir empati içine girebilr veonları dinleyerek derin bir şekilde anlayabilir. Peri hikayeleri anlatan şair, sanatçı veya sihirbaz da doğal olarak odur.
Duyarlılığı onu diğer elementlere göre daha az cüretkar kılar, hatta bazen hayatla başa çıkmakta bile zorlanır. Dış dünyanın talepleri gittikçe zorlaştığı zaman kendisini baş edebilecek durumda hissetmez, sık sık içdünyasına ya da hayaller dünyasına kaçar ve dışarıdaki ağızdalaşının bir şekilde bitmesini umar. Uç deneyimlerde bu onun toplumdan ve insanlardan kaçan birisi olmasına yol açar. Gerçeklik yalanlanır, mantığın giremediği alanlara ya da sarhoşluğa dalınır. Daha sonra geçmiş, hayalleriyle birlikte onu sıkıca kavrar ve bu kayış bir ileriye bir geriye doğru amaçsız bir harekete dönüşür. Ruhu tekrar hatıralara yakalanır ve "eski" yeniden ortaya çıkar. Herşey bittikten yıllar sonra olsa bile aşina şeyler rüyalarda kendilerine yer bulurlar.
Başka hiçbir elementin inemediği derinliklere yalnızca su inebilir ve dibe oturduğunda sakinliğini korumayı başarabilir. Su kendi kendini harekete geçiremez. Bunun için itici bir güce, dıştan bir müdahaleye gerek duyar veya daha da iyisi, akışına sebep olacak bir eğime ihtiyaç duyar -kuşkusuz bunu destekleyecek bir altyapı dahil.
SU ve DİĞER ELEMENTLER
Su grubu insanları toprak elemanlarının atmosferine değer verir, çünkü şeklini ve güvenliğini oluşturmak için toprağa ihtiyaç duyar, ancak bu değerin su kurumadığı sürece bir anlamı vardır. Örneğin toprağın inanılmaz gerçekçi düşüncelerinin suyun duygularını olan iç bağlılığını bastırmaya çalışması gibi.Derin su perspektifinden bakıldığında hava süper bir element olmaya niyetlidir. Havanın yaklaşımı çok soğuk ve nezaket kurallarına uygun olduğunda, su kendisini kapatmak için bir buz tabakası oluşturur, böylece kendini soğuk entelektin analitikliğinden koruyarak ruhunun derinliklerinin görülmesine izin vermez. Ancak bu iki elementin iyi uyuştuğu durumlarda ruhun derinliklerini sözlerle, müzikle nasıl ifade edeceğini bilen sanatçılarla ve gerçek spiritüel yardımcı ve rehberlerle karşı karşıya geliriz.
Su sıcak ateş grupları söz konusu olunca kaçar. Kombinasyonun anlamı 'buhar'dır. Su çabucak kendini baskı altında hisseder ya da ısınmış duygularını incinmiş hisseder. Öte yandan, ateş dumanının -iyimser ve yaşamdan zevk alarak- hareket biçimi bazen su insanını kendi duygu dünyasından dışarıya çıkarabilir.
...........................................................................................................................................................
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder