2.11.2008

Duygusal olmak ya da duyarlı olmak


Biz Türk toplumu olarak duygusalız.Her nasıl doğmuş olursak olalım, doğmuş olduğumuz ülkemizin tüm mozaiğini üstümüze aldık.

Türk filmleri ile büyüdü benim neslim.Hülya Koçyiğit ağlardı aşk için, yüzü hep hüzünlüydü, sevgilisiyle mutluluk içinde , Tarık Akan'la mesela, ormanda kaçma kovalamaca oynarlar,koşarlar,yerlere düşerlerdi.Ama sonradan nedense aralarında hep bir engel oluşur ve ya kız ya erkek kesin kör falan olur ya da yoksul düşerdi.Ya da ailede kötü bir kadın olurdu, ailede entrikalar yaratırdı masum kız için, tüm aile istemezdi gibi gibi...Hüzün ve acı aşka etiketlenmişti, mutluluğa giden yol acıdan geçmeliydi önce.Erkeğin görüntüsü acıyla bir rakı masasında saçı sakalı karışmış, ceketinden çıkardığı aşkının çerçeveli fotoğrafına bakıp perişan olmasına gözyaşları döktük.Hatırlıyorum ağzım açık bu filmleri seyrederdim. Vay be aşk buymuş diye..Sonra apartmanda ki mahallenin gerçekten en yakışıklı çocuğuydu, masmavi bir bisikleti vardı, ona aşık olmuştum.Fiyakalı fiyakalı dolaşırdı bahçede, arada da bizim balkona ufak bakışlar atardı.Ben de balkona her çıkışımda, ya da artık bahçeye inerken pek bir Filiz Akın gibi olurdum.Gerçekten de bahçede koşturduk:)) eğlenceliydi.Ve ben kendimce aşk hayallerine daldım.Çocukluk işte.Sonra da taşındık.Ne acı ne acı. Acaba o da perişan oldu mu diye düşünmedim değil.


Sonra arabesk müziğimiz geldi.İbrahim Tatlıses yanık sesiyle Ayağımda Kundura diyerek çığırmaya başladı, acısını, aşkını.O dönemde "Öfff yeter.." dediğimi çok iyi hatırlıyorum, tüm arkadaşlarımla.Bu ne biçim işdi, ne güzel eğleniyorduk, gelecek bu muydu yani?


Bir de ailelerimiz, komşularımız birbirine çok bağlıydı.Akrabalar gelir gider, her sorun dert konuşulur, hatta abartılır, bu arada yemekler pişer,anneler yemek yaparken "Ah ah..şimdi nasıl çözülecek şimdi kocasıyla problemi?" diye kendi kendine konuşur,sonra da acaba ne yaptılar diyip, apar topar giyinip koşa koşa yan eve geçerdi.Konu uzadıkça uzar, en sonunda bir şekilde çözülürdü zaten olması gerektiği gibi.Ama bu arada neler yaşanırdı neler?


Şimdi düşünüyorum da, acaba biraz fazla mı mesafesiz yetiştik?Beraber olmak, komşuların kapısına dayanıp rahatça pasta börek almak çok güzeldi, ya da beraber yemeklerin yapılması ve sonra da herkese dağıtılması.Beraber ağlamak da açıkçası güzeldi, ama şu konuları büyütme huyumuz.Ve dert sorunların herkesin konusu olması benim için şimdi bir soru işareti.Çünkü neden? Ah lar ve vahlar ile hiç bir yere varılmadığını, çözümü zaten hayatın getirdiğini biliyorduk.


Biz öyleyiz ki, sünnetlerde düğünlerde silah sıkıp birilerini öldürme tehlikesinde bırakabiliyoruz.Eğlenme, kutlama adına, ölümü acıyı da çağırıyoruz.İlla yanyana olmaları gerek gibi.Ayrılıklar olmalı , mesafeler olmalı, acılar olmalı mutluluk yolunda.Oysa ki yaşamın ne suçu var? O pırıl pırıl yaşa diyor.Kış geliyor, ahlar vahlar mı yapıyor Doğa? Kuşlar ağlıyor mu? Kediler anksiyete mi oluyor? Aşka devam ediyorlar, kuşlar kanatlarını rüzgara ayarlayarak, kediler de soba kenarlarını buluyorlar.


Duygusallığımız bizi eylemsiz yapıyor.Çevremizde, kendimizde,dünyada gördüğümüz sorunlara, acılarımıza böyle yaklaşıyoruz ve zaman kaybediyoruz.Oysa yine de hissedip duyarlı olmak ve sakince yanıt vermek gerek diye düşünüyorum.Telaşsız, daha Doğa ya uygun, daha bilinçli, daha geniş bakış açılı,anlayışlı, şefkatli ve yine de duyarlı, dostça.Her şeyin, her olanın bir manası olduğunu ve ona göre durum almak,alabilmek gibi.


Özgürleşmek gerek duygulardan, daha yüksek bir yere geçmek gerek.Acıların üstüne. Çünkü hayatta acı yok, gerçekte.Duyarlı ve sevecen olmak yeterli.Bence...





1 yorum:

Mustafa ÜZEL dedi ki...

bizim kuşak gerçekten gelecekte neyle anılacak bilmiyorum ama tam bir geçiş oldu bu dönemde,blog ismi tam buna yakışıyor.
Hayatımın yarısı siyah beyaz sonrası renkli yani gerçek gibi.
bizim kuşakta yaşandı siyah beyaz fotoraftan renkliye,bu yüzdendir
15-16 yaşına kadar fotoğraflarım siyah beyaz,sonrasında renkli.
radyodan,siyah beyaz televizyona,oradan renkli televizyona yine benim kuşağımda geçildi,siyah beyaz monokrom bilgisayar ekranlarından renkli VGA ekranlarada benim kuşakta geçildi.
daha koyu renk geçişlerde vardı,cuntalardan yine benim dönemimde geçildi yada daha açık siyah beyaz geçişler vardı mesela
bahsettiğin aşk filmlerinden ahh belinda'lara benim dönemimde geçildi.
ahh o aşk filmlerinin yarattığı hava yüzünden değilmiydi ilk aşkımın yüzünden babamın rakısını çalıp çeşme başında 13 yaşında içip maymuna dönmem,pelteleşmiş dilimle bana bağıran babama ''AŞIJIMK,SEVJİYOMG,SELMAJAA'' diye konuşmam.