9.18.2009

foça

Foça..Oraya ilk 2001 yılında yaşamış olduğumuz kar yağışından kaçarken gitmiştim. Söke bile karlar altındaydı, İzmir de ise zincir takmak zorunda kalmıştık. Akşam saatlerinde , deniz kenarına, Foça ya sığınmıştık. Eski Foçaya, o küçük balıkçı kasabasına girdiğimizde basitliği, sadeliğinin içindeki büyük güzellik beni şaşırtmıştı. Ateşte yanarak gelen tuzda levrek ile o zaman tanışmıştım ve parmaklarımı yalayarak yemiştim. Sabah uyandığımda şu anda Athena ve Kybele tapınaklarının bulunmuş olduğu ama o senelerde keşfedilmemiş burunda bir Türk kahvesi içmiş ve içimden buraya tekrar gelmeye söz vermiştim.

Olması gereken zaman bu seneyeymiş.Ruhu dinlendirmek, şifa bulmak istiyordum ihtiyacım vardı ve yakın bir arkadaşım ben Foçadayımdediğinde ani bir kararla o gece biletimi alıp, pansiyonumu bile ayarlamıştım.Bazı acılar sönmek için özel yerler isterler. Ne Athenanın orada tekrar doğduğunu ne de Kybelenin suların içinden tekrar çıktığını biliyordum. Yalnızca gidiyordum.

Kaldığım pansiyon eski bir Rum taş eviydi, 1870 lerde yapılmış , Umutun ailesinin 4 kuşaklık evleri.Altında şarap mahzenlerinin olduğu, odamın kapılarının eskiden üzümlerin ezildiği iç avluya açıldığı, taş duvarları, mumları,ikonaları ve denize açılan kepenkli pencereleriyle hayatın basitlikte ışıldadığını kanıtlayan bir yer. Gülhanın tatlığı,candanlığı ve asilliği, Umut un doğal neşesiyle insanın kendini evinde hissettiği bir yer.
Foçanın kutsallığı içimi sarmaya başlamış, sahil kenarına dizilmiş eski liman taş evlerini, evlerin önüne iskemlelerini çekmiş kadınları, kahvede oynanan tavla şıkırtılarını, denize yansıyan güneşin ışıltılarını, her yemek yenen masanın önünde oturmuş bekleşen en az 5 kedinin ısrarlı sevimliliklerini ruhum kucaklamaya başlamıştı. Foça çok küçük, küçücük bir koy, ama o kadar büyük ki.Balıkçılar her sabah balığa çıkarken,kayıkların yanından denize giren yaşlısı ve genciyle..Burada bir kıyı şeridi yok, bir büyük kumsal yok. Kadınların süslenerek kırıtacakları, erkeklerin bıyıklarını buracağı bir yer değil burası, renkli kumaşların içinde esmer tenlerin sergilendiği bir yer de değil, çılgın müzikler duyulmuyor hiçbir yerden. Genelde sessizlik var, genelde rüzgarın denizin sesi var, insanların gülüşleri, balkondan aşağı konuşmaları, radyonun sesi var sokaklarda.O yüzden basit, o yüzden güzel, o yüzden çekici, o yüzden olduğu gibi yaşamın nefes aldığı bir yer.Yaşlı bir yer mi Foça, hiç değil, aksine bir bakirenin yeri, dokunulmamış ve taptaze.
Sit alanı olmasından bu yana Foça ya hiçbir yeni bina yapılamıyor. O kadar sevindim ki.. Nereyi kazsan tarihin bir parçası ile karşılaşılan bu genç kız bedenine onun değerini bilmeyecek ellerin değmeyecek olması,sevgisiz tecavüze uğramayacak olması beni mutlu etti. Olmuş olan zararların izleri tabi ki var, beton binalar aralarda göze çarpıyor, ama durmuş olması, artık korunuyor olması ,Foçayı koruyanların olması mutluluk verici.

İlk gün Erhan beni Kybeleye ve Athenaya götürdü. Foça koyunun hemen ucunda, denize karşı eski kadim kayaların üzerine kurulmuş bir tapınak.Kybele daha arkaik.. Altta, denize sıfır onun tombul kayaları ve kayaların içine oyulmuş sunaklar fark ediliyor. Gizemli, güçlü ve kabullenici bir kadın bedeni gibi. Yola çıkan denizcilere veda eden ve dönüşlerini bekleyen bir liman. Burada kimbilir ne ayrılıklar, ne aşklar ve ne acılar yaşandı, kaç kadın sevgilisinin dönüşü için bu kayalarda adaklar adadı, mumlar yakdı , dua etti, sevgili Tanrıçaya.

Kybelenin kayalarının üstüne sonradan Athena tapınağı kurulmuş. Kybele tombul bedeniyle kadının doğurganlığını betimlerken, akıl Tanrıçası Athena sanki kadının zekasını göstermek için o kayaların üstüne kurulmuş.

Zeusun başındaki korkunç ve geçmez ağrılardan Hephaistos demir tanrısının bir balta vuruşuyla çıkan ve vücut bulan Athena, bir kadının erkeğin zihnine girdikten sonra onun nasıl başını ağrıtabileceğini gösterir gibi. Miğferiyle, elindeki kalkanıyla muhteşem bir savaşçı kadın Athena. Elinde tuttuğu Medusanın kabartması olan kalkanıyla her savaşın bozguna uğratması, dişinin güzelliği yanında zekasıyla da tüm savaşları durdurabileceğini mi anlatıyor? Ya da savaşlara karşı bir savaşçı mı?

Athenanın olduğu alana bir okul kurulmuş, şu anda o okulun yerinin değiştirilmesi ve tapınağın tekrar ortaya çıkarılmasına kararı verilmiş. İçim gülüyor. Çünkü Athenaya girdiğinizde, etrafda dağınık duran , henüz tam ortaya çıkmamış ama toprağın altında gömülü olduğu belli olan güzelliği hissettiğinizde, o taşlara dokunduğunuzda, tam olduğu yerden izlenen deniz ve gökyüzünü hissettiğinizde, o zamanlara dair düşler kurduğunuzda, insanların yaradılışlarını ve varlıklarını kutlarcasına temiz,saf beden ve zihinleriyle dua ettiklerini, mumlar yaktıklarını,belki denize bıraktıklarını, belki taşların içinde sunaklar koyduklarını belki de seviştiklerini ve kutsandıklarını hayal ettikçe içimde unutulmuş, yaralanmış, yasaklanmış ve reddedilmiş ama hala var olan Kutsal Işığın dünyadaki sesini hatırlıyorum.Ateşlerle yapılan şölenleri, neşeyi, sevgiyi, coşkuyu ve en önemlisi unutmuş olduğumuz yaşamın gizeminin kutsanmasını hatırlıyorum.

Athenadaki geometrik dizilmiş taşlara oturdum. Devrik duran ama yine de heybetli ve konuşan taşlara.Ellerimle dokundum onlara. Ve dua ettim, kime demeyin, dua ettim bildiğim inandığım yere.Hiç bir insanın hırsını dinlemeyen gizemli güce, yalnızca beni sahiplenmesi için.

O dönemlerin mimarisine , zekasına ve saygısına hayran kalmamak mümkün değil. Olması gereken en güzel, en anlamlı en hakim noktaya konan, hiçbir taşa ya da kayaya zarar vermeyen, aksine doğayı yücelten yapılar.Dünyayla bütünleşen, ona direnmeyen saygılı dokunuşlar.Sevgi dolu ve çok insansı.

Foçanın gizemi taşıyan koyunda yemek yedik sonra. Börülce, patlıcan ezmesi, ahtapot ve Foça Balıkda yemeye doyamadığım bol ! sarmısaklı roka salatasına. Uskumruları da geçmemek lazım. Öğlen ve akşam, bunları yedim ,aklıma geldikçe,dilimde tadı belirdikçe gittim tekrar yedim.

Denize girmek için Foçalıların havlularını serip sohbet ettikleri iskelede bir köşeye yerleşiveriyorsunuz. Dedim ya, sahil yok bu kasabada. Küçük bir tane olsa bile, onu kullanmıyorlar, dolayısıyla kullanmıyoruz.İskele ya da kayıkların arasından öylece soyunuverip denize kendinizi atıvereceksiniz.Basit yani. Ne şemsiye var, ne de şezlong. Batacak sırtınıza , poponuza iskelenin tahtaları,öyle sürekli güneşlenmeyeceksiniz.Kalkıp bir sokak büfesinin önüne yerleştirilmiş iskemlelerin yanındaki şemsiyenin altına sığınıp çay içiverecek, dedikoduları dinleyip ,bir iki turlayıp tekrar denize koşacaksınız. Burası böyle, böyle işte.Bakir..el değmemiş..O yüzden herkese göre değil, o yüzden pek kimse gitmiyor Foçaya, çünkü o insana yarenlik etmiyor, o kendisinin olduğu gibi kabul edilmesini istiyor,zorluyor,doğallığa geri çağırıyor.

Motor turları da var, rüzgarın etkisiyle şekillenmiş Siren kayalıkları, Foçanın adını aldığı Akdeniz foklarının yaşadığı adaları var. Fokları görmeniz mümkün değil, Foçalı balıkçılar bile buradaki hayatlarında en fazla 3-4 kere görebilmişler. Kaçıyorlar çünkü sesden, gürültüden, kendi mağaralarında yaşıyorlar.Çekilmiş fotoğraflarından sevimliliklerini görebiliyorsunuz, tatlı çocuklar gibi gülümsüyorlar . Biz de bir motor turu yaptık. Yumuşak tüf taşından kayalık adalar ve rüzgar nedeniyle siren sesi gibi ses veren Siren kayalıklarının doğallığının içinden geçtik, koylarında çivi gibi buz denizine atladık. Donuyoruz ama yine de varım dedik o sulara. Güneşe doğru yüzdük, güneşden kaçtık.Balıklarımızı teknenin kıçında yapılan mangaldan aldık, ellerimizle yedik ve sırıttık. Başka ne yapabilirdik ki?

Geceleri pansiyonda yalnız kaldığımda, odaların terasına tırmanıp gökyüzünü seyrettim, paslanmış ama işe yarar sallanan koltuğa uzanarak. Samanyolunun bulutsuluğuna tekrar merhaba diyebilmek, yıldızları saymak ve karanlığı içmek..gece gece sarhoş oldum içmeden. Ve söz verdim kendime, beni hiçbir şeyin değiştirmesine izin vermeyeceğime, Aşk için yaşayacağıma, Aşk ile öleceğime yemin ettim.Böyleydi Foça, beni basitçe mutlu etti, sorgulamadan,yargılamadan...

5 yorum:

gnotlani dedi ki...

Biliyormusunuz, bu yazınız da ilk gördüğüm, birkaç kez yaklaştırıp baktığım taş bina önündeki benim ''evin sahibesi''adını verdiğim fotoğrafınız dı, tam fotokritiklik. Yazınızı ise Foça'lıların alıp kullanması, hatta Umut'un bunu pansiyonun web sayfasına koyması gerek, bunu kendisine bildireçeğim. İyon pansiyonun odalarının terasına tırmanıp gökyüzünü seyrettiğiniz paslanmış ama işe yarar sallanan koltuk halen yerinde duruyorsa,F.Farjad'ın müziği eşliğinde samanyolunun bulutsuzluğunu görmek için bu yaz orda olacağım.

CALIX dedi ki...

Kusura bakmayın yorumunuza uzun süre cevap yazamadım. Beğenmenize ve Foçadaki hislerimi anlatabilmeme çok sevindim. Umarım o koltuk duruyordur, durmuyorsa bile eminim Foça bu hisleri yaşamak isteyen herkese mutlaka bir koltuk bulacaktır.Sevgi ile kalın, çok teşekkürler:)

CALIX dedi ki...

Kusura bakmayın yorumunuza uzun süre cevap yazamadım. Beğenmenize ve Foçadaki hislerimi anlatabilmeme çok sevindim. Umarım o koltuk duruyordur, durmuyorsa bile eminim Foça bu hisleri yaşamak isteyen herkese mutlaka bir koltuk bulacaktır.Sevgi ile kalın, çok teşekkürler:)

Unknown dedi ki...

şehirler insanlarla tanışmak için beklermiş..
Foça benim için anı yüklüdür. ama görüyorum ki hiç bir tarihi olmayan birisi için de aynı derinlikte..

CALIX dedi ki...

bir şeyleri özlüyor ruhlarımız, basitliği sadeliği doğallığı gerçekliği..Foça bunu verebilen yerlerden, olduğu gibi..güzel yorumunuz için teşekkürler:)